Herkesin doğup büyüdüğü yer kendisi için özeldir. tıpkı kocaelinin küçük beldelerinden değirmendere'nin benim için özel olması gibi.
Değirmendere hakkında benim için küçüklükten bu yana var olan şeylerden bir tanesi de çınarlık meydanı başta olmak üzere sahil şeridi boyunca çimlerin üstlerine serpiştirilmiş, hatta 1-2 tane de denizin içine kadar sıçramış ahşap heykelciklerdir.
Bu heykeller bana göre değirmendere'yle bütünleşmiş şeylerdir. değirmendere'ye gezmek için gelip onların yanında resim çekilmeyen, çınarlık meydanındaki ahşap kapıyı görüpte altından geçmeyen yoktur heralde.
Küçükken her yaz dünyanın farklı yerlerinden heykeltraşlar gelir, halkla sohbet ede ede heykellerini yaparlardı. 90'lı senelerde bir tanıdığımızın kızı japon bir heykeltraşla tanışmış ve evlenmişti. o denli değirmendere halkının içine karışan heykeltraşlarda vardı.
Gel zaman git zaman, bu heykeltraşlar uğramamaya başladı değirmendere'ye. depremden sonra kimyası bozulan değirmendere bir darbeyi de burdan yedi heralde.
Heykeltraşların ahşap heykelleri yerine çınarlık meydanının denize bakan tarafına 2 sene önce mermerden yapılmış dalgalanan bir türk bayrağı yaptılar. benim gibi küçüklükten beri o yeşilliklerin içinde yükselen ahşaplara alışmış bünyeler için hayal kırıklığı olsa da görmezden gelerek alışmaya çalıştık. heralde burda alıştığımız şey o mermer yapıt değil, görmezden gelmeydi.
Geçen haftanın günlerinin birinde yine değirmendere'nin bana kazandırdığı efsane adamlardan biriyle kahvaltı yapmak için sözleştik. kahvaltı saati yaklaştı ve çınarlık meydanına indim. bir baktım ağaçların arasında bir hareketlilik:
maskeli insanlar,
motor sesleri,
beyaz-sarı arası havada uçuşan tozlar
ve ağaç kokusu!
Ucubeymiş, sanat eseriyimiş çok da sikimde. o görüntünün üstüne daha ne denir ki?
sahil yapımı bitti mi lan
YanıtlaSilyok olm ya daha var baya
YanıtlaSil