İnsan; bilmeyerek, daha doğrusu henüz öğrenmeyerek, özgürlüğünden vazgeçmiştir. Onun özgürlüğü dört duvar arasındadır. Özgürlüğü, dört tarafı çevrili bir alanda, bir o duvara bir bu duvara vurmakla yetiniyorken, bu çevrili alanın ötesinde tek otoriter olarak gördüğü kişinin kuralları, o alan içerisinde hüküm sürmektedir ve bu otoriteye karşı çıkmak, uygulamak bir yana dursun, aklının ucundan bile geçmez. Çünkü, şu ana dek o ne derse o olmuştur ve olacaktır...
Film; çoğu filmde anlatılan, izleyicinin beyninde artık kabuklaşmış bir gerçek ile ifade edilebilecek; salt özgürlük mücadelesini anlatmakla kalmıyor, özgürlük üzerinden, algı mekanizmamızı yerinden oynatıyor ve bu mekanizmanın momentini değiştirip beynimize yönlendiriyor... Beynimizden vuruluyoruz, vurulmuşa dönüyoruz. Örneğin; bir olgu vardır... Normal şartlar altında, normal, hatta normalin biraz altında bir çocukluk/büyüme dönemi geçirecekken anormal bir ortamda anormal bir çocukluk geçiren, aklı başına gelince orayı reddeder, kural dinlemez. Dogtooth ise, bizim kural diye düşündüğümüz, yahut zamanında kafamıza o şekilde sokulmuş aile kavramını yerle bir ediyor. Hem de bunu, bizim de alışık olduğumuz şekilde, babanın evin reisi olduğu bir yolla yapıyor. Bu açıdan da, kesinlikle büyük bir takdiri hak ediyor.
Baba figurü mutlak otorite sahibi. Hayatları ev ve bahçe ile kısıtlanmış ve bundan hiçbir şikayetleri olmayan 2'si kız 3 çocuğuna homeschooling uyguluyor. Çocuklar başlangıçta eşit gibi lanse ediliyor olsa da, kız çocuğunun akıbeti göz önünde bulundurulmadan erkek çocuğa, erkeğin tatmin duygusunu bastırması mahiyetinde sunuluyor. Evin mutlak otorite sahibinin baba olması, erkek evlatın, kızlara göre -belki istemli, belki istemsiz- daha fazla el üzerinde tutuluyor olması erkeğin üstün olduğu bir toplumun sinyallerini veriyor. İzleyici bundan da bir şekilde rahatsız olabiliyor.
Filmde cinselliğin ön planda tutulması, etkileyicilik anlamında level artımına sebep oluyor. Nasıl oluyor? Cinsellik
bir zevk unsuru olarak değil, alınıp satılan bir obje olarak yansıtılıyor. Seks yapılan anlarda, karakterler fazla
konuşmuyor, kimi zaman hiç konuşmuyor ve bizi o tuhaflıkla, o sapkınlıkla baş başa bırakıyor.
Dogtooth, Yunanca Kynodontas; Giorgos Lanthimos'un en fazla ses getiren uzun metrajlı filmi. Aynı zamada 1977'den bu yana en iyi yabancı film oscarına layık görülen ilk yunan filmi. Haneke sineması ile karşılaştırılsa da, bir 'durum
gerilimi' olduğunu düşünmüyorum ben. Sadece bir tuhaflık, bir sapıklık, bir sapkınlık var. Şu an için fazlasıyla
yeterli bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder