İnsanoğlu varolduğu günden bu yana yaşam mücadelesi verdi ve bağımsızlığı için kendi ırkıyla savaştı. Bu savaş kimi zaman kendi için, kimi zaman gelecek nesiller için, genel olarak ise huzur ve refah, kısaca özgürlük içindi. Özgürlük... Bir an düşününce, onun için yapılamayacak şey yok gibi.
The Wind That Shakes The Barley, Ken Loach'ın sevdiği bir konu üzerinden, İrlanda ve Ira teması altında izleyiciye aktarılıyor. Ancak bu imgeler, bir alt tema olmaktan ileri gidemiyor, Loach izin vermiyor... Ken Loach'ın üzerinde değinmek ve işlemek istediği başka bir konu var bu imgeler bütününe bakıldığında. O da savaşın ortasında bir abi-kardeş ilişkisi, bir kan bağı, bir yol ayrımı...
O'Sullivan kardeşler (Damien ve Teddy) İrlanda'nın bağımsızlığı için birçok fedakarlıkta bulunuyor, kendilerinden ödün verebiliyorlar. Damien tıp eğitimi almış, yeni mezun. Hayallerinin gerçekleşmesi için son bir adımı var, trene binip iş hayatına atılacağı şehre doğru yola koyulmak. Tam trene binmek üzereyken İngiliz askerlerinin kendi halkına, İrlandalı halka zulüm ettiğini görüyor ve tam o an hayatının kararını veriyor. Bağımsızlık mücadelesine katılmak...
Damien'ın abisi ile istediği şey aynı: Bağımsız İrlanda. Ancak bu iki kardeşin yetiştirilme, gerek eğitilme, gerekse de içgüdüsel bir farklılıklarından mütevellit, aynı şeyi farklı yöntem ve yollar ile istiyorlar. Damien akıl ve konuşma gücüne, Teddy ise kas gücüne inanıyor. İşte Ken Loach'ın etkisini hissettirdiği anlar burada başlıyor, yönetmen izleyici ile diyalog kuruyor.
Ken Loach, bağımsızlığa giden yolda karşılaşılan onlarca fikir ve yol ayrımını çok güzel aktarıyor. Savaş döneminde bir birlikteliği sağlamak kolay mıdır? Herkes ortak bir paydada buluşsa dahi savaş sırasında adaleti sağlayabilmek mümkün müdür? İşte yönetmen bu soruları soruyor, ipuçlarını önümüze sunuyor, cevabını vermiyor. Tüm bunlar The Wind That Shakes The Barley'i başyapıt yapmaya yetiyor, artıyor...
The Wind That Shakes The Barley, Ken Loach'ın sevdiği bir konu üzerinden, İrlanda ve Ira teması altında izleyiciye aktarılıyor. Ancak bu imgeler, bir alt tema olmaktan ileri gidemiyor, Loach izin vermiyor... Ken Loach'ın üzerinde değinmek ve işlemek istediği başka bir konu var bu imgeler bütününe bakıldığında. O da savaşın ortasında bir abi-kardeş ilişkisi, bir kan bağı, bir yol ayrımı...
O'Sullivan kardeşler (Damien ve Teddy) İrlanda'nın bağımsızlığı için birçok fedakarlıkta bulunuyor, kendilerinden ödün verebiliyorlar. Damien tıp eğitimi almış, yeni mezun. Hayallerinin gerçekleşmesi için son bir adımı var, trene binip iş hayatına atılacağı şehre doğru yola koyulmak. Tam trene binmek üzereyken İngiliz askerlerinin kendi halkına, İrlandalı halka zulüm ettiğini görüyor ve tam o an hayatının kararını veriyor. Bağımsızlık mücadelesine katılmak...
Damien'ın abisi ile istediği şey aynı: Bağımsız İrlanda. Ancak bu iki kardeşin yetiştirilme, gerek eğitilme, gerekse de içgüdüsel bir farklılıklarından mütevellit, aynı şeyi farklı yöntem ve yollar ile istiyorlar. Damien akıl ve konuşma gücüne, Teddy ise kas gücüne inanıyor. İşte Ken Loach'ın etkisini hissettirdiği anlar burada başlıyor, yönetmen izleyici ile diyalog kuruyor.
Ken Loach, bağımsızlığa giden yolda karşılaşılan onlarca fikir ve yol ayrımını çok güzel aktarıyor. Savaş döneminde bir birlikteliği sağlamak kolay mıdır? Herkes ortak bir paydada buluşsa dahi savaş sırasında adaleti sağlayabilmek mümkün müdür? İşte yönetmen bu soruları soruyor, ipuçlarını önümüze sunuyor, cevabını vermiyor. Tüm bunlar The Wind That Shakes The Barley'i başyapıt yapmaya yetiyor, artıyor...
Yönetmen: Ken Loach
Oyuncular: Cillian Murphy, Padraic Delaney, Liam Cunningham
Yapım: 2006
Süre: 127 dk.
Oyuncular: Cillian Murphy, Padraic Delaney, Liam Cunningham
Yapım: 2006
Süre: 127 dk.
evet aranızdaki irlandalı benim bu filmden sonra.
YanıtlaSil